Kültür ve Turizm Bakanlığının izni ile Denizli'de Osmanlı dönemine ait mezar taşlarının bulunduğu ilçe ve mahallelerde çalışma yapan Prof. Dr. Mustafa Beyazıt ve ekibi, tarihi, dini, edebi, kültürel ve sosyolojik açıdan belge niteliği taşıyan mezarları ve mezar taşlarını tek tek tespit ediyor. Bu çalışmanın amacının Osmanlı dönemine ait mezar taşlarını belirlenmesi, okumalarının yapılması ve üretildikleri dönemin dini, kültürel, sosyal, edebi ve sanatsal yönlerinin ortaya konulması olduğunu söyleyen Prof. Dr. Mustafa Beyazıt mezar taşlarının yöreye ait bir tapu belgesi olduklarını ifade etti.
“Mezar taşları önemli bir kültürel miras öğesidir” Prof. Dr. Mustafa Beyazıt, “Denizli'deki tüm ilçe ve mahalleler dahil olmak üzere Osmanlı dönemi mezar taşlarının çalışmasını yürütüyoruz. Kültürel miras değeri taşıyan taşların envanterleme çalışmasını yapıyoruz. Osmanlıca yazıları ve kitabeleri okuyoruz, çok güzel boy ile damga işaretleriyle karşılaşıyoruz. Yazısız, kitabesiz olsa da şekil ve form açısından incelediğimiz taşlar da oluyor” dedi ve mezar taşlarının bir tarihi belge ve çok önemli bir kültürel miras öğesi olduğunu belirtti.
Nesiller Buluşturuluyor Çalışma yürütülen alanlarda vatandaşların bizzat kendilerine yakınlarının mezar taşlarının tespiti konusunda yardım istediklerini ifade eden Prof. Dr. Mustafa Beyazıt, “Alan çalışmaları sırasında bizim en çok dikkatimizi çeken unsur, bölge halkının çalışmalara çok büyük bir ilgi duymasıdır. Bizi en mutlu eden unsur bu durum oldu. İnsanlar kendi atalarına ait defin yerini biliyor ama hangi mezarın onlara ait olduğundan emin değiller. Bizden rica ettikleri zaman talep edilen taşları okuyoruz. Bu durum neticesinde çok seviniyorlar ve bize dua ediyorlar. Bizzat yerinde nesilleri birbiri ile kavuşturmuş oluyoruz. O taşların birer kültürel miras olduğunu yöre halkına özellikle öğretmeye çalışıyoruz. Halkımızı yaşanan hırsızlık ve kaçak kazılara karşı bilinçlendirmeye çalışıyoruz. Mezar taşları tahrip ediliyor ve sergi amaçlı çalındıklarını da duyuyoruz. Yaptığımız çalışmaların bu durumun engellenmesine etki edeceğini düşünüyorum” şeklinde konuştu.
“Bu sülale lakapları soyadı kanunu ile soyadı haline gelmiş” 20. yüzyıldan bu yana bazı isimlerin kullanımında azalma olduğunu tespit ettiklerini ve yazılarda alfabe değişliği nedeniyle yazım hatalarının çoğaldığına dikkat çeken Prof. Dr. Beyazıt, “İnsanlar o taşlarla temas ettiklerinde, onların kendi dedelerine ait olduklarını öğrendiklerinde kültürel mirasımıza sahip çıkıyorlar ve onların bekçiliğini yapmaya başlıyorlar. Mezar taşlarından insanların hangi işler ile uğraştığını öğreniyoruz, meslekleri tespit ediyoruz. Taşlara baktığımızda en çok dönemin insanları sülale lakaplarına ilgi duyuyor. Bu sülale lakapları soyadı kanunu ile soyadı haline gelmiş. İsimlere baktığımız zaman 'Ahmet, Ali, Mehmet, Mustafa, Ayşe, Emine' gibi isimlerin günümüze doğru gitgide azaldığını, bunların da bir değişim geçirdiğini üzülerek görüyoruz. 1928 sonrası Latin Alfabesinin nasıl kullanıldığına yönelik de tespitlerimiz var. Hece bölmesi ve kelimelerin yanlış yazımına yönelik de bir yüksek lisans çalışması yapıyoruz” ifadelerini kullandı.
“Belediyelerimize teşekkür ediyoruz”
Çalışmalarına katkı sağlayanlara teşekkür ederek sözlerine son veren Prof. Dr. Mustafa Beyazıt, “Çalışmalar Beyağaç, Çal, Çameli, Çivril ve Kale ilçelerinde gerçekleştirilmiştir. Gelecek yıllarda çalışmalar devam edecek, bunlarla ilgili yayın faaliyetlerimiz devam edecek. Çalışmalarımı ilçe belediyelerimizin destekleriyle sürdürebiliyoruz. Bu çalışmalara hamilik yapan halkımıza ve belediyelerimize canı gönülden teşekkür ediyoruz.”