Bizler vatandaş olarak gerçekten neyi, ne şekilde yorumlayacağımızı çoğu zaman bilmiyoruz. Adına “sistem” dediğimiz akıntı bizi istediği yere sürükleyebiliyor. İstediklerini düşündürüyor, istediklerini giydiriyor, istediklerini yedirtiyorlar. Nasıl yaşamamızı istiyorlarsa o şekilde yaşatıyorlar. Biz bunun farkında olmuyoruz.
Bu durum sadece Türkiye için geçerli değil. Dünyanın birçok ülkesini görme fırsatım oldu. Bu durumun dünyanın her ülkesi için geçerli olduğunu söyleyebilirim. Sistem her ülkede kendi yaşam kültürünü dayatmış ve kabul ettirmiş durumda.
Bu sistem bir değirmen taşı gibi çalışıyor. Kültürleri, alışkanlıkları, tarzları, etik değerleri, ahlaki unsurları, tabuları, gelenek ve görenekleri öğüten bir değirmen taşı. Sistem Kanal İstanbul’u tartış diyor ve televizyon ekranlarında, sosyal medyada Kanal İstanbul tartışılıyor. Sistem kutuplarını oluşturup, tartışmanın seyrini de kendi belirliyor. Kadrolu “karanlık” aydınlarımız her akşam televizyon ekranlarında tartışıyor.
İsmail Saymaz, Barış Yarkadaş, Süleyman Özışık, Metin Yılmaz, Zafer Şahin… gündüz mail adresine gelen program içeriğini okuyor. Bu akşam “128 milyar dolar nerede ?” sorusunu tartışacağız. Programa bu kişiler katılacak, konu içeriği bu olacak.
Sistemin kadrolu “karanlık” aydınları akşama kadar ders çalışıyorlar. Hatta İsmail Saymaz Zafer Şahin’i arayıp “kardeşim akşam ben şu konuyu dile getireceğim, tansiyonu orada biraz arttıralım, sende şu konu üzerinden yürü. Ne dersin?” diye fikir alış verişinde bulunuyorlar. Program sonrası birlikte çorbacıya gidiyor, kahkahalar ile milletin sinir uçlarına ne kadar dokunduklarını tartışabiliyorlar.
Televizyon ekranları başındaki garibim seyirci ise bunları ezeli düşman sanıyor ve kendilerine taraflar seçip programı seyrediyorlar. İsmail Saymaz nasıl konuştu ama? Zafer Şahin’in verdiği cevapla dut yemiş bülbüle döndüler. Aslanım Zafer Şahin. Yürü be kim tutar seni…
Aşı yaptırmayacağım. Çünkü bize “ÇİP” takacaklar diyen bir güruh var. Bunlar, televizyon ekranlarından, beğeni alabilmek için yapılan YOUTUBE videolarından öğrendikleri ile hayatını yaşıyorlar. Bilmiyorlar ki beyinlerine çip takılalı yıllar olmuş.
Bize “çip” takılalı yıllar oldu. Sistem şimdi çip modelini değiştirdi. Vücuduna çip yerleştirmekle neden uğraşsın, bunun için neden masraf etsin ki? İstediği gibi seni takip ediyor. Sosyal medyada dün akşam ne yediğinden yola çıkarak, sabah tuvalete ne kadar atık bırakacağını dahi hesap edebiliyor. Düşüncelerin, alışkanlıkların, beklentilerin …her şeyi küçük bir algoritma ile datasına atabiliyor.
Kanal İstanbul hakkında ne düşündüğünü zaten biliyor. 128 milyar dolar nerede sorusuna verdiğin cevabı zaten biliyor. Bu soruyu yöneltenlere raporlar götüren sosyal medya analistleri “efendim görüldüğü üzere halkın büyük çoğunluğu bu kampanya ya itibar etmedi ancak kampanya yarıda bırakılırsa kendi topuğumuza sıkmış oluruz. Bu nedenle kampanya ya devam etmemiz gerekiyor” diye salıklar veriyorlar.
Hükümetler sistem yöneticilerinin elinde bulundurduğu güce çok fazla direnecek güçte değiller. Günümüzde sosyal medya ile dünyayı yöneten sağlıksız beyinler devletleri istedikleri gibi evirip çevirebiliyorlar.
Dünyanın seyrini değiştiren Arap Baharı dahi sosyal medyadan yönetildi. Hükümetler internet erişimi getirse oksijeni kesilmiş bir halk ortaya çıkıyor. Erişim içeriklerine sınır getirilse özgürlüğümüz elimizden alınıyor yaygarası ile 3. Sınıf ülke statüsünde yargılanıyorsunuz.
Çözüm nedir? Devletimiz ve tüm devletler dünyayı yönetmeye yeltenen küresel gücü elinde tutanlara karşı tek bir silahla mücadele edebilirler. O güç ise bilinçli toplum oluşturma.
Bunu nasıl yapar anlatayım. Sokaklarda bir dönem “MİROĞLU” akımı vardı. Uzun pardösülü gençler hayda rinnnaaarinnaaaa diye dolaşıyordu. Dizinin kahramanı olan Miroğlu zengin, yakışıklı, karizmatik, adaletli, yardım sever, kızların peşinden koştuğu gençti ve sokaklarda gördüğümüz gençlerde böyle olmak istiyordu. Dışarıdan güzel görünebilir. Gençler dürüst, adaletli, yardımsever biri olmak istiyor, bu iyi bir şey denilebilir. Iskalanan bir gerçek var. Bu gençlerin gerçekte sahip oldukları kimlik ile sahip olmak istedikleri Miroğlu kimliği arasındaki derin uçurum. Cebinde simit parası olmayan gençler, kurusıkı tabanca ile racon kesmeye kalkıyordu. Dizide Miroğlu karakterinin nasıl oluştuğu anlatılmıyordu. Silahtan alınan bir güç ve o gücün hükümdarlığı vardı.
Günümüzdeki dizilere bakınca empati yönetme sanatı üzerine kurgulanmış diziler görürüz. Miroğlu’nun evrimleşmiş ama aynı rengin farklı bir tonu yani. Zengin, karizmatik, son model lüks arabalara binen, yakışıklı delikanlılar güzel kızlarla aşk yaşıyorlar. Diziyi seyreden genç “bende bunun gibi olmak istiyorum” diye depresyonlarda yaşıyor. Bu diziler ile insanlara sahte hedefler empoze ediliyor.
Yeni bir dizi yapılır. İyi vatandaş, kültürlü vatandaş, hayatı iyi okuyan, iyi analiz eden vatandaş kurgulanır ve topluma buradan verilmesi gereken tüm mesajlar verilebilir.
TRT 1 de Uyanış Büyük Selçuklu dizisi perde arkasından FETÖ nedir, nasıl çalışır üzerine subliminal mesaj veriyor. Abdülhamid dizisi ile geçmişle bu gün arasında ortak bağ kurulmaya çalışılıyor. Yeni başlayan Teşkilat dizisi ise günümüz Türkiye’sinin perde arkasında nasıl dertlerle hem hal olduğunu anlatmaya çalışıyor. Diziler ile mesajlar veriliyor. Diziler üzerinden halka doğru bilgiler verin bari. Gerçek tarihe bakınca Melikşah’ın eşini dizide annesi yapmışlar. Bu saçmalığı dünyanın başka yerinde yapsalar güleriz muhtemelen ama bizde olunca reyting rekoru dizi ortaya çıkıyor. Teşkilat dizisinde SİHA yazılım protokolünü ceketinin iç cebinde taşıyan bir mühendis görüyoruz. Böyle bir bilginin yer aldığı hard disc özel güvenlik arabası ile bir yerden bir yere nakledilecekken bizim masum mühendis ceketinde servis aracında evine götürüyor. Kurgu yeteneğimiz bu kadar mı zayıf.
Televizyon ekranlarından halkı doğru bilince ulaştıracak programlar yapın. Sosyal medya fenomenlerini siz oluşturun. Murat Övünç, Selin Ciğerci gibi isimlerin malvarlıklarını gören delikanlı gençler cisiyet değiştirsek bizde bunlar gibi yaşarmıyız demeye başladı.
Küresel akım beynimize çip takmış her gün güncelleme yapıyorken, saçma sapan gündemlerle bizi oyalıyorken bizler kendi evrimimize seyirci kalıyoruz. Çiplerinizi sökün atın. Aşıdan değil internetten korkun. Ülkenin değil, çocukların geleceğinden korkun.