Şaban Mülakatta-1
‘’Ne giymeliyim, ellerimi nasıl hareket ettirecektim, kollarımı birleştirirsem içime kapanık olduğumu düşünecek, eyvah kırmızı oje olmaz demişlerdi. Bir dakika! beş yıl sonraki hedefimi sorarlarsa ne diyecektim ben…Buldum ! ‘’ Kendimi firmanızda müdür olarak görüyorum. Hem de sizin bölümün müdürü J Kendinle dalga geçmeyi bırak klasik koşullanma, zevzek. Onlar bakacak sen göstereceksin onlar soracak sen cevabı yapıştıracaksın. Herşey net. ‘’
Aynadaki çalışmasını bitiren Şaban’ın Mülakat saati yaklaştıkça heyecanı doruklara çıkmaktaydı. Evde kırıp dökmediği hiçbir şey kalmadı telaştan. Hala nasıl oluyor da kendisini böyle büyük bir firmaya kabul edeceklerdi inanamıyordu. Hoş boş geçen dört yılın sonuna sıkıştırılmış yapmış olmak için yapılan İngilizce eğitimi dışında bu kadar heyecanlanması da normaldi. Saat 13.40’ı gösterdiğinde hemen duasını etti ve yola çıktı Şaban. Dolmuştan inerken gözüne ilişen saatte aslında olması gerekenden 20 dakika daha geç bir saatte ulaştığını fark etti. Şoföre dönüp geç kaldım senin yüzünden, bu iş benim için çok önemli daha hızlı gelsene! Diye bağırıp indi. Neye uğradığını anlamayan şoför yoluna devam etti Şaban da kendi çizmekte olduğu kadere.
Asansöre doğru koşan adımlarla ilerlerken terden ıslanan gömleğine çareler düşünüyordu. Aksilik bu ya o asansör bir türlü gelemedi. Şaban gören müşteri karşılama bölümü çalışanları telefonla amirlerine bilgi verdiler. Güvenlik hemen peşinden koşup Şaban’a ‘’nereye Beyefendi lütfen bekleyin‘’ dese de Şaban asansöre bindi ve 5. Kata çıktı. Sonunda sağ salim İnsan Kaynakları Müdürünü görebilecekti de Müdürün odası kaçıncı kattaydı. Bu arada adını da öğrenmesi gerekiyordu. Herşey o kadar karmaşık hal almaktaydı ki Şaban arkasına bakmadan yangın varr diye bağırmak istiyordu. Kendi kendine ‘’ Şu işe bak, pişmiş tavuğun başına gelmez bunlar. Tam yarım saat geç kaldım. Sen oku onca yıl, harika bir işe tam başlayacakken güvenlikler takılsın, kendimi yakalatsam daha hızlı götürürlerdi belki müdüre ‘’ derken müdürün adı aklına geldi Emre Bey. Hemen koridorun sağındaki odanın kapısını çaldı, Emre Bey ile görüşecektim, Personel alımı yapılacakmış dedi. Kadın gülümseyerek isminiz Şaban mıydı? Evet çok mu belli, pardon yani siz nereden biliyorsunuz. Yaklaşık 10 yıldır bu firmada çalışıyorum. Emre Bey isimli biriyle karşılaşmadım. Ben insan kaynakları Müdürü Emre dedi. Utancından ne yapacağını bilemeyen Şaban’ın an kısmı düştü sadece Şab diyordu neredeyse Sonra izin istedi ve başladılar sohbete. Hikâyenin sonunda ne mi oldu? Tabiki işe alınmadı Şaban ama hayatının dersini almış oldu.
Nasıl mı bir koç gözüyle bakalım;
Kendini ve güçlü yönlerini hiç bilmeden girmiş üniversite’den hedefsiz bir şekilde ayrılmıştır. Ben kimim ve kim olmak istiyorum, değerlerim, hedeflerim, inançlarım nedir soruları sertifikaya tabi olmadığı için hiç ilgilenmemiştir. Oysa bizler ancak kendimize uygun olan işlerde sürdürülebilir bir başarı elde edebiliriz. Düşüncelerimiz iki şekilde oluşur öğretilmiş ve özgünlüğümüzle desteklenenler. Şimdi öğretilmiş bir mülakat kalıbı ile hiçbir zaman üzerinde taşıyamayacağı kıyafet ile hiçbir bilgi sahibi olmadığı bir firmaya başvuruda bulunmaktadır. Üstelik yargıları tarafından Emre Bey sandığı bir kişiye hitap ederek. Emin olun görüşmenin ilerleyen kısımlarını da yazsaydım kişi kendisini direkt tanıyacaktı. Çünkü Şaban bizlerden biri. Hatta hepimizin içinde yatan bir kurban rolü de diyebiliriz. Bu kurban rolü cümlesini daha önce de kullandım. Onu bir sonraki yazımızda açıklayalım.